Seçimin üzerinden iki ay geçti. Ağır bir yenilgi alan iktidarın kayyum uygulaması geri geldi. DEM Partili belediyelere tekrar kayyum atanmaya başlandı. Hakkâri Belediyesi’nin Eşbaşkanı Mehmet Sıddık Akış gözaltına alındı ve onun yerine Hakkari Valisi Ali Çelik, Belediye Başkan Vekili olarak atandı. Hem de ışık hızıyla! Böylece iki dönemdir DEM Partili belediyeleri kayyumla yöneten iktidar, bu uygulamayı sürdürmekte kararlı olduğunu göstermiş oldu.
Kayyum, ne demokratik ne de hukuki ilkelerle bağdaştırılabilir. Demokratik değildir; çünkü seçmenlerin rızalarının gasp edilmesidir. En basit haliyle demokrasi, yönetilenlerin kendilerini yönetecek olanları belli bir süre için seçmeleridir. Halk tarafından meşru bir şekilde seçilen bir belediye başkanı, merkezi iktidarca ali cengiz oyunlarıyla vazifeden uzaklaştırılıyorsa, bırakın ileri demokrasiden, giriş düzeyindeki bir demokrasiden bile söz edilemez.
Kayyum, atanmışların seçilmişlere üstün kılınmasıdır. Eğer bir belediye başkanın suç işlediği sabitse, elbette ki o başkan görevden alınır. Lakin belediye, meclisin seçtiği yeni bir başkan tarafından, yani yine bir seçilmiş tarafından, yönetilir. Eğer bir belediye başkanın hukuk dışına çıktığı iddia edilir ve onun yerine bir bürokrat görevlendirilirse, bu, bütün bir şehrin cezalandırılmasından başka bir anlam taşımaz.
Tiyatroya dönüşen seçimler
Kayyum, hukuk dışıdır. Kanuni olabilir ama hukuk dışıdır. Çünkü hukuk, evvela, temel hak ve hürriyetlerin korunmasını ifade eder. Oysa kayyum, vatandaşların en temel haklarından biri olan seçme ve seçilme hakkının iptal edilmesidir. Vatandaşın oyuyla kaderine hükmetme hak ve yetkisinin elinden alınması, iradesinin yok sayılması ve demokrasiye olan inancının zayıflatılmasıdır.
Kayyum, seçimlerin bir tiyatroya dönüştürülmesidir. Artık iktidarın seçimi kazanmasına gerek yoktur. Çünkü iktidar kaybettiği bütün belediyeleri kayyumlar aracılığıyla gasp edebilir. Gözüne kestirdiği bir belediye için başkanı hakkında uydurma bir soruşturma başlatıp, veya fi tarihinden kalmış bir davasını gerekçe gösterip, belediyeyi atanmış bir memurla kendine bağlayabilir. Kayyumun olduğu yerde hukuk belirleyici olmaktan çıkar, masumiyet karinesi manasını kaybeder ve kimse kendini güvende hissedemez.
Kayyumluk, yolsuzluk kapısının ardına kadar açılması demektir. Şüphesiz bir gün hukuk normale döner ve kayyum dönemlerine dair gerçek bir hukuki denetim yapılır. O vakit, vatan-millet hamaseti arkasına saklanarak ne kadar büyük yolsuzlukların yapıldığı ve kayyumluğun nasıl bir çürümeye sebep olduğu da ortaya çıkar.
Göze sokulan ayrımcılık
Kayyumluk, maruz kaldıkları ayrımcılığın Kürtlerin gözüne sokulmasıdır. Hukuk, zaten yerlerde sürünüyor. Lâkin o yerlerde sürünen hukuk bile Kürtlere çok görülüyor. Aleyhlerine olmak üzere her kural Kürtlere çifte standartlı olarak tatbik ediliyor. Mesela Antalya-Kepez’de geçerli olan kurallar Hakkâri’de işlemiyor; orada meclis –tutuklanan başkanın yerine- başkan seçebiliyor ama Hakkâri’de devlet, vatandaşına “siz seçmeyi bilmiyorsunuz, o nedenle meclisten de kimseyi seçemezsiniz” diyor.
Kaybetmekte ısrar etmek
AK Parti, biri-ikisi istisna, 31 Mart’ta haksız-hukuksuz şekilde ele geçirdiği bütün belediyeleri kaybetti. Hem de açık farkla! MHP ile ittifak, Kürt meselesinde demokratik çözüm perspektifinin kaybı ve kayyumluk, hem bölgede hem de Türkiye’nin batısında AK Parti’nin Kürt seçmenleriyle olan ilişkisinde çok ciddi bir tahribat yarattı.
Kürt seçmenler her yerde AK Parti’den uzaklaştı. Evet, AK Parti hâlâ bölgede ikinci parti ama DEM Parti ile arası çok açıldı. Türkiye’nin batısındaki metropollerde ise Kürt seçmenle bağı zayıflayınca, AK Parti CHP’den fark yedi. İkisinden birini seçmek durumunda kaldığında Kürt seçmenlerin büyük bir kısmı CHP’yi AK Parti’ye tercih etti. İstanbul, Ankara, Adana, Mersin ve Antalya gibi büyükşehirlerde AK Parti ile CHP arasındaki makası açan en önemi nedenlerden biri de buydu.
Normalde, AK Parti’nin bu zaaflarını görüp siyasetini yenilemesi gerekirdi. Ancak AK Parti kendisine kaybettiren tercihlerde ısrar ediyor. Kayyumluğun tekrar devreye sokulması, bir taraftan AK Parti’nin normalleşme söyleminin ve yeni anayasa talebenin altını boşaltırken, diğer taraftan AK Parti’nin Kürt zemininde telafisi imkânsız bir daralmaya yol açıyor.
Hülâsa, Kürtlerle ilişkisinde intiharını zamana yaymış bir AK Parti görüntüsü var.